Şimdi size sessizlikten, yalnızlıktan bahsedercesine kocaman bir boş sayfa publish eyleyip entelvari bir çıkış yapabilirdim. Ama yapmadım. Neden? İşte “neden?” diyorum. Böyle yapmayı tercih ettim. Neden uykum varken ve ertesi gün yapacak birçok şeyim varken oturmuş buradan tek taraflı olarak çene çalıyorum sizinle? Yanınızdan her gün geçip giden ama farkında olmadığınız sıradan bir insanım diye geyik yapmıyorum. Çünkü sıradan bir insan değilim. Ahmet X’im ben. Tanrıların bu küçük, eğlenceli gezegeni adam etmesi için gönderdikleri kişilerden sadece biriyim. Gözünüze çarpmıyorum, çünkü ortada olmak istemiyorum. Bir kabak kadar kel ve parlak değilim, olmak da istemiyorum.
Ben babaların adam olmaz dediği nesle de aşina değilim. Her şeyimle başarılı, bir ahtapot gibi çok yönlü ve bir Jeff Murdock gibi kendinden emin bir sanatçıyım. Kelimelerle oturup adamakıllı konuşmuşluğum vardır sadece. İnsanlardan hoşlanmam. Beni delirtiyorlar. En sert, en kanlı damarımı bulup basıyorlar. Beni yargılıyorlar. Cinsel organıma doğru cüccük hareketi yapıp irkiltiyorlar beni. Oysa ben her dizemde farklı bir terasta oturup, her dörtlüğümde farklı bir kadınla sevişiyorum. Günün her saati farklı bir iklimin çayını içiyorum. Uyumuyorum, uyuyamıyorum ki… Uyku bir insanın hayatını gerçekten güzelleştirebilecek, aklını toparlamasını tam olarak sağlayabilecek tek şey belki. Ama kimin akla ihtiyacı var ki? Akıl dediğiniz nedir ki? Hatta “hangimiz akıllı değiliz ki?”. En gerizekalımız bile bu konuda mangalın küllerini en ücra köşelerinden yalayarak çıkartır. Aklın bir sanatçının önündeki en büyük engel olduğuna inandım hep. Kendi boynumuza bağladığımız bu zinciri sürekli sıkıştırıp durmaktan zevk alıyoruz yaşamak varken. Çağın koşuşturmalarına bulabildiğimiz en büyük göğüs numarasıyla katılıyoruz. Oysa kişi neden başkalarıyla karşılaştırılmak ister ki? Bu da yalnız kalınca kendini yeterince büyük hissetmeyenlerin, küçük gördükleri etrafında görece büyük gözükme çabalarından ileri geliyor. Koşmak demişken; siz hiç bir atletin sadece ve sadece koşmuş olmak için o pistte yerini alabileceğini düşündünüz mü? Birilerini geçmek mi gerekiyor illa? Ya da koşuyorsunuz diyelim. Yanından bir hışımla geçtiğiniz o kişinin hiç umrunda olmadığınızı anladığınızda olduğunuz yerde durup da “evet, bu işte” der misiniz? Demezsiniz; çünkü hâlâ birinci olmak peşindesiniz. O ünvanları elde etmek için neler neler verirsiniz…
Satırlardır koşmaktan bahsediyorum ve bunun sebebi benim hayatımı değiştiren şeyin bu olması. Yıllar önce profesyonel bir sporcuyken, start noktasında yerimi aldım. Hepimiz gergindik, bir an önce başlamak ve en iyi şekilde bitirmek istiyorduk. Koşmaya başladık. Bildiğiniz hayvan gibi adamlar olarak kompresör gibi soluyor, fıskiye gibi ter salıyorduk etrafa. Son 100 metreye geldiğimizde önümde sadece bir kişi vardı. Bacaklarımda kalan son gücü, içimdeki son kazanma arzusunu tüketmek üzereydim. Delicesine çarpıyordu tabanlarım yere. Hiçbir şey umrumda değildi; ben kazanacaktım. Önümdeki çam yarmasını da geçmem gerekiyordu sadece. Hırstan ağzımla burnum yer değiştirmişti. Saldırıyordum resmen. Ve o insanın yanından geçerken pis bir bakış atasım geldi. Attım da… Fakat o an ne yapacağımı şaşırdım. Yanımda koşan bendim, kendimin son metrelerdeki tek rakibiydim. Yüzümde bir gülümseme vardı. Umrumda değildim. Ben kendimi aşmak için çırpınırken, yanımdaki ben kendini iyice salmıştı. Orada yalnızca o, rüzgar ve suratındaki sinir bozucu gülümseme vardı. Ne koştuğu yere, ne bana, ne de kendinden geçmiş izleyicilere bakıyordu. Gözleri kapalı gibiydi. Görüyordu, ama bakmıyordu. Kollarını mümkün olduğunca açmış, rüzgarla arkadaş olmuştu. Bedeninin her santimetre karesine işlemesine izin veriyordu rüzgarın. Mutluydu, çünkü kendinden başka engeli yoktu ve bu engeli aşmak için bile birşey yapmıyordu. Ona bakarken koşamıyordum, düşünemiyordum. Dikkatimi toplayıp düşündüğümde ise bıraktım kendimi, beni yenmeme izin verdim. Ama uzaktan gördüğüm kadarıyla sevinmiyordum. Bitmişti yarış. Yine de hâlâ koşuyordum. Yere oturdum, gözden kaybolana kadar izledim kendimi. Etrafımdakiler bana ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Bir sorunum olduğunu düşünen antrenörüm ve sağlık ekibi başımda dikiliyordu kafamı kaldırdığımda. Sessizce ayağa kalktım, soyunma odalarına doğru yürümeye başladım. Arkamdan önce şaşırıp bakakalan, sonra da küfürler savurmaya başlayan antrenörüm umrumda değildi. Ben kazanmamış olsam bile, ben kazanmıştım.
O gün koşarken giydiklerimi yanıma almıştım. Evimin en güzel köşesine koydum onları. Ahmet X’im ben. Arada sırada giyip dışarı çıkıyorum. Boş sokaklarda, dolu sokaklarda koşuyorum. Gülümsüyorum rüzgara karşı. Geliyorum evime; hiç yaşamadığım aşklara, hiç gitmediğim yerlerde şiirler yazıyorum. Kaygısız, tasasız, uykusuz… Saf mutluluğu yaşıyorum. Sonra çıkıyorum yine sokaklara. Koşuyorum… Gülümsüyorum hep. Deli diyorlar bana ama duymuyorum hiç. Ahmet X’im ben. İnsanlar beni görmez, konuşmazlar benimle. Ben de onları görmüyorum, konuşmuyorum. Sadece koşuyorum, çünkü önemli benim için. Çünkü önemliyim benim için…
Aralık 16, 2008
Pazar, Ocak 04, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder