Pazartesi, Temmuz 20, 2009

AŞK, HIRS, ÖLÜM

Bu gün de bitirken, yeni bir günün başlama heyacanı varkan insanlarda beni nedensiz bir hüzün kaplar. Tüm ihtiyaçlarımı bir yana bırakıp düşünmeye başlarım. Ne olduğumu değil, ne olacağımın tahlilini yaparım. Alacaklarımı bir tarafa bırakarak, vereceklerimin hesabı. Ne yapacağımı bulunca, sonuna kadar kendimi ona verip, onun vereceği hazza yoğunlaşmaya şimdiden alıştırırım kendimi. İşte tam da bu sırada, tüm yaptıklarımı bir kenara bırakıp, neler yapacağımı düşünerek yüksek hayallerle buluşurum. Korku falan kalmaz. İşte o zaman ki öyle bir yerdeyimdir ki ortada sır kalmaz. Orada acı olmaz. Kötülük de iyilik de olmaz. Geriye sadece bakış açısı kalır. Bakış açıları ise o kadar çok ve yoğun olur ki insan işte ondan büyük bir keyif alır. En zirveye çıktığın öyle bir an daha vardır ki o anda sen en yücesindir. Haykırırsın! İşte orada buluşmak dileğiyle yaşamaktan ibaret olan hayatım, daha sonra ne idüğü belirsiz bir duygunun içine düşer. Sırada aşk varsa, işte o zaman hayata küser. Ne yapacağını şaşırır ki insanlardaki hırsın nedeni bence bizzat budur. Kendini kaybetmiş, ne yapacağını bilmeyen insanlar artık daha fazla dayanamayıp son sürat koşarlar. Nereye olduğunun aslında kesinlikle önemi olmadan, bir yerlere varmaya çalışırlar. İstediğini bulamayanların haklı refleksidir hırs, işte böyle bir şaşkınlıkta ortaya çıkan. Bununla bitse seviyeler iyi yine. Neler var neler! Seviyesiz seviyeler kısmı var. Seviyeli seviyesizler kısmı var. Uzayan giden, bitmez rütbeler var. Ölene kadar bitmeyen bu rütbeler aslında insanları hayatta tutmak içindir. Sürekli koşan bir insan, yolun sonunu bulduğunda kıyamet kopar. Yaşama dair bir amacı kalmamış bir insan elbet yaşamak istemeyecektir. Ölünce ulaşılan rütbe aslında tüm insanlarda aynıdır; ÖLÜ. Yani herkes ölüme koşar, tüm aracılardan geçerek. Aşk’tan da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder