Pazartesi, Temmuz 20, 2009

Poğaça

bazısı illa ki konuşacak, bazıları ise illa ki susacak…
bir duvar dibi gerekir çoğu zaman kusacak
belki bir çalı kenarı…
bazı gözler çalar kenarlarını kelimelerin
yapyaşlı bir ağaç kovuğu gibi
derin
yine de dalgalı ve genç
hemen atlansa bile çok geç
hemenden de hemen atlanmalı ağaç kovuklarına
kopuklarından kaçarak hayatın
siz yine bu seferlik
sözlerimi gözlerle karşılamayın…

AŞK, HIRS, ÖLÜM

Bu gün de bitirken, yeni bir günün başlama heyacanı varkan insanlarda beni nedensiz bir hüzün kaplar. Tüm ihtiyaçlarımı bir yana bırakıp düşünmeye başlarım. Ne olduğumu değil, ne olacağımın tahlilini yaparım. Alacaklarımı bir tarafa bırakarak, vereceklerimin hesabı. Ne yapacağımı bulunca, sonuna kadar kendimi ona verip, onun vereceği hazza yoğunlaşmaya şimdiden alıştırırım kendimi. İşte tam da bu sırada, tüm yaptıklarımı bir kenara bırakıp, neler yapacağımı düşünerek yüksek hayallerle buluşurum. Korku falan kalmaz. İşte o zaman ki öyle bir yerdeyimdir ki ortada sır kalmaz. Orada acı olmaz. Kötülük de iyilik de olmaz. Geriye sadece bakış açısı kalır. Bakış açıları ise o kadar çok ve yoğun olur ki insan işte ondan büyük bir keyif alır. En zirveye çıktığın öyle bir an daha vardır ki o anda sen en yücesindir. Haykırırsın! İşte orada buluşmak dileğiyle yaşamaktan ibaret olan hayatım, daha sonra ne idüğü belirsiz bir duygunun içine düşer. Sırada aşk varsa, işte o zaman hayata küser. Ne yapacağını şaşırır ki insanlardaki hırsın nedeni bence bizzat budur. Kendini kaybetmiş, ne yapacağını bilmeyen insanlar artık daha fazla dayanamayıp son sürat koşarlar. Nereye olduğunun aslında kesinlikle önemi olmadan, bir yerlere varmaya çalışırlar. İstediğini bulamayanların haklı refleksidir hırs, işte böyle bir şaşkınlıkta ortaya çıkan. Bununla bitse seviyeler iyi yine. Neler var neler! Seviyesiz seviyeler kısmı var. Seviyeli seviyesizler kısmı var. Uzayan giden, bitmez rütbeler var. Ölene kadar bitmeyen bu rütbeler aslında insanları hayatta tutmak içindir. Sürekli koşan bir insan, yolun sonunu bulduğunda kıyamet kopar. Yaşama dair bir amacı kalmamış bir insan elbet yaşamak istemeyecektir. Ölünce ulaşılan rütbe aslında tüm insanlarda aynıdır; ÖLÜ. Yani herkes ölüme koşar, tüm aracılardan geçerek. Aşk’tan da.

Pazartesi, Temmuz 13, 2009

Diş Taşı

İster istemez. Kafama gelen düşünceler. Kaçmaktan çok üstüne gidilmeyi seven yüksek, alçak hayaller. Bacaklarımda yürüyen yetişkin karıncalar. Bende insanım. Dünya hayatının bitmez telaşı. Betonda ayak izleri. Duvar yazıları, anlamsız. Öylesine. Kirli. Ben hep böyleydim. Sonradan böyle oldum. Akciğerim acıyor. İlahi nesefini bekliyor. Mahfoluyor. Ağlıyor. Yine de devam ediyor. Herkesten kaçıyor. Koşuyor. Bilmiyor. Sonra arkasına yaslanıyor. Zaruri ihtiyaç sabihi olmuş. Onları karşılıyor.
..
Devam ediyor. Aynı şekilde. Tekrar, tekrar. Elindekini unutuyor. Bir tane daha alıyor. Kullanıyor. Atılıyor. Problem değil öyle de kullanıyor. Kurallara uymak mı? Onun üzerinde çalışıyor. O öyle olmaz işte. O da idrak ediyor. Ama nafile. Gelen gidiyor. Temizlik yapılıyor. Temizlik yapıyor. Sonra yavaş yavaş uykuya dalıyor. Öyle istiyor. Çekip uzatıyor ayaklarını. Bilmem. Evet. Soru soranlar cevap bekliyor. Tamemen teşekkür ediyor. Thank you for the great pleasure.

Cumartesi, Temmuz 11, 2009

Benim Hepiniz, Ne Fark Eder?

Topluyorum eşyalarımı.
Yine gidiyorum.
Rüya mı? Görmüyorum.
Ağlamak mı? Bilmiyorum.
Gurbet, özlem. Onlar da ne?

Taşlaşmış kalbim,
Bunları bilmez benim.
Bir tek aşka yer bırakmıştım.
O da kapanıyor şimdi.
Bakalım yer kalacak mı?

Aslında niyetim,
Yarısını taşlaştırmaktı kalbimin.
Hatta tam değil. Biliniz.
Şu günlerde sıkıntı yok.
Beklerim gelin hepiniz.

Ya işte,
Baktınız tekrar sıkıntı var burada,
Benim yanımda sıkıntı var.
Gidersiniz.
Başka kucaklara.

Kalanlarınız olur yine de belki.
Oluyor çünkü bazen.
O zaman daha güzel günlere
Hep birlikte,
Onlarla gideriz.

İmkansız

Evet başlıyorum. Sıkıldım aslında. Bak neler fark ettim neler.. Mesela çok mutsuzken, bir anda mutlu olduğum o eşsiz anda yazdığımı. O eşsiz anın sadece bu muhtakbel amaca hizmet ettiğini. Daha neler neler söylenebileceğini. Ama o kadar hızlı olamayacağım için gözlerime bakılması gerektiğini. İşte bu sebeple, insanların gözlerine bakmanın aslında ayıp olmasının bana çok saçma geldiğini.. Madem iletişim, madem anlaşılmak istiyorum, o zaman insanlar baksın gözlerimin içine. Tüm çıplaklığıyla, okusunlar düşüncelerimi. Söylediklerimi naklen duysunlar. Aşkı mı da nefretimi de görsünler. Sonra gerekeni hep birlikte yaşayagörelim. Bakalım bakalım.

Her ne olursa olsun. Ne olur, ölelim. Öldürün bizleri lütfen, sonra daha güzel bir dünya’ya sahip olmak umuduyla. Çalın, çırpın. Benim neden yok! Sıkıldım ben aslında. Ama bu saatten sonra, göstermem bile. Gelip geçici uğraşlarla kendimi avuturum. Tamamen çözümü kim kaybetmiş ki ben bulayım. Yapacak hiç bir uğraş bulamasam bile avunmak için, bu kez de uçmaya çalışırım belki de pencereden aşağıya atlamak suretiyle. Uçabilirsem ne mutlu, uçamazsam da iş kazasıJ Problem değil. Sıkıntı yok yani.

İnsanlar, bize garip gelenlere ne de tuhaf gözlerle bakarız. Evet doğru aslında. Her zaman her istediğimizi de yapamayız. Anamız, babamız var. Diğer yaratıklar var. Devlet var. Maliye var. Kanun var. Bir de yukarda Allah var. Doğru. İşte bu yüzden kendimi öyle bir biçime sokarız ki. Patlamaya hazır bomba gibi. İşte o zaman da kimse kimseye yaklaşamaz. Korkar insanlar, yanıbaşındakinden kötülük görmekten. Üzülmekten. İşte demek ki bu yüzden benim düşündüğüm teori; insanların yarısı mutluyken, diğer yarısı mutsuzdur. İşte bu yüzden imkansızdır mükemmelliğe ulaşmak.

Bir söz vardır; ağacın en tepesine çıkmak için yıldızları hedef almak gerekir. Hani. O zaman hiç ulaşamayız hedefimize. Burdan çıkacak sonuç için bence çok basit; aslında kimse hedeflerine ulaşamaz. En azından, tam manasıyla. O yüzden herkes daha büyük hedefler koyar. O zaman kimse mutlu olmaz. Çelişki var burada dostum. Hayatın her anında iki gaye öğretilmiştir biz zavallılara. Başarıya ulaşmak, mutlu olmak. İmkansız! Bence, bu imkansız. Başarıya ulaşarak mutlu olmak.

Amacımıza ulaşmak da öyle. Bence. Mutlu olmak da. Başarıya ulaşmak da. Ayrı ayrı, onlar da imkansız. Bölük pörçük. Manasız. Haklısın kardeşim. Mecburuz ama yaşamaya. Bize öğretilene göre, yaşamayı da biz istemişiz. Doğru ya da yalnış değil. Kesinlikle kesin değil. Mecburuz sanki yaşamaya..

Çarşamba, Temmuz 08, 2009

Güzel bir Sabah! Acaba!!?

Kendimi özgür hissediyorum. Burada. Bu hengame ve hırsın içinde burası benim cennetim. Dünyadaki. Şimdilik mutluyum aslında ben yalnızca burada, bir de kardeşimin yanında. O kendini biliyor. Sevgilivaridir o. Selam olsun.

İşte bu yüzden planlarımızı yürürlüğümüze koyduk. Beynimizden ziyade kalbimize uyduk. Düşünmeden oturduk. Mehtaba dalmıştım ki. İşte o anda buldum kendimi. Kendi kendimi. Uzun zamandır aradığım benliği. Olmasa da olmuştu bana olan zaten yerini bulmuştu. Güneş ışığı ve sıcağının altında bir nebze esinti olmuştu kalbime. Hamallığımı, yıpranan belki de bedenimi sulayan gül suyu kıvamında gülücükler, buseler kondurmuştu. Kendime olağan çoğunlukla, yumrukla soldurmuştu aslında. Garip değil mi aslında. Anlaşılmayanlar ne kadar da garip. Farklı olmak acı verir. Katlanırsan mutluluk. İşte burada, tam burada tüm farklar biter. Başlar aslında tek gerçek, hepimiz "Bir"iz. Bir'e gideriz. Farklı değiliz. Kesinlikle emin olun, öldüremesek de nefsimizi. Aynıyız!

Sarı bir gün başlıyor. Kuşlar dışarıda. İnsanlar gibi onlar da kahvaltı aranıyor. Ne güzel sabahlar görmüş olanlar bilmiyorlar ki bugün nice mutluların tek güzel sabahı oluyor. Şuan gerçekleşiyor. İnatla. Tüm önyargılara. Aşklar doğacak bugün. Yuvalar yıkılacak. Aşıklar ayrılacak. Çocuklar ağlayacak. Mutlu olan da olacak. Mutsuzlar da olacak. Bugün yine tüm sıradanlığıyla aslında olağanüstü bir halde başladı. Tıpkı yeniden doğan güneşin defalarca tekrar ettiği gibi. Bugünü de..

İnsanlar hep duymak istediklerimi duymak isterler. Acaba! Evet. İnsanlar hep böyle mutlu olabilirler. Çelişki! İnsanlar her zaman mutlu olabilirler. Acaba! İnsanlar bilmecenin içinde bilmece çözdürülenlerdir. Evet. İşte ben buna inanıyorum. Kim ne derse çıksın desin. Umurumda mı? Değil! Ben isteğimi yaptığım misali, istediğime inanırım. En azından inandım. Kesin olmamakla birlikte. İhtiyacımı karşıladım. Evet! Bu günün başlangıcı bana güzel gelmişti.

Zaten ben ya ölecektim. Ya da yazacaktım..

TANRI YAZSIN…




Yaz dedi… Evet yaz… Ne olup bittiyse aynısını…Gidip ilk iş bir kalem alıp: Yazdırdım bende hakim bey…Okumam yazmam yoktur benim.Babamgil elimden tutup ilkokula götürdüklerinde her şeyim tamammış gibi bir tek kalemim noksandı ilk derste.Öğretmen azarlayıp atmıştı dışarı.Bazen denk gelirdi öyle her sene gelen hocalar içinde öylesi.Ters davranırlardı bazen çocuklara,Biran önce dertsiz tasasız bitirip mecburi görevlerini bir şehir merkezine kapak atmaktı dertleri.Gazeteleri,mektupları okuyan talebeleri izleye izleye kahvehane de hasattan sonraları birkaç harf tanıdım.Adımı yazmasını da öğrendim Allah’ıma bin şükür.Her neyse hakim bey sadede geleyim,yaş kemale erip de köyde kuraklık başlayınca dara düştü bütün köy.Köyün bir çok genci gibi bende aldım azığımı düştüm şehir yoluna.Sözde şehirde çalışıp para biriktirip kazandığımla da Almanya’ya işçi gideceğim.Orda da köşeyi dönüp bütün sülaleyi kurtaracağım.Okul okumamış da olsam güvenirler zekama,çalışkanlığıma…Haydarpaşa’da ilk trenden inmemle elimdeki adrese doğru yola koyuldum.Bir kaç sene evvelsi benim emmioğlu bacımla evlendiydi de ardından İstanbul’a yerleştiydiler.Emmioğlunun bir tanıdığı kahyalık yapıyormuş dolmuşlara,işe aldıracak beni.Aksiliğin başı orda nüksetti adresin yazılı olduğu kağıdı bir gence uzattım buradaki adrese gideceğimi söyledim.Beni vapura bindirip Kasımpaşa diye bir yere gönderdi.Oysa Gebze’deymiş bizim emmioğluyla bacım.Nerden bilecez cehalet işte.Kağıtta Kasımpaşa yazıyor sanıyorum,güvendim pezevenge.Afedersin hakim bey.Ağzımdan kaçtı.İstanbul’un büyüsü gözümüzü boyamış.Denize kuşlara köprülere bakmaktan içinde param pulum yolluğum olan çanta kaybolup gitmiş gözden.Deli gibi kalabalıklarda onu aradım durdum.Bulamadım haliyle.Yanlız beş parasız kaldınmıydı bunca kalabalığın içinde düşene birde sen vur misali basıyorlar tepene.Can ağrısı sanma ciğer paralanıyor.Kocaman kalabalık bir caddede dükkan dükkan iş sora sora gittim.Sonunda bir çorbacıda bulaşıkçı aldılar beni.Gece sabaha kadar.Sabah da akşama kadar eve diye yalandan çıkıp parklarda yattım bir hafta.Haftalığımı alır almaz da arazi oldum ordan.Ayıp olmamıştır yok yok.Zaten vaat ettiklerinin altında verdiler haftalığı.Aşçıbaşı da bunu hiç gözüm tutmadı diye fitliyordu patronu ben gördüm kaç kere.Sıkı sıkı tuttuğum kağıt parçasındaki adresi bir polise sorayım dedim.Devletin memurundan başka kime güveneceksin.O da ne işin var bu adreste,nerden geldin,nereye gidersin,kimsin nesin?diye sorguya çekmeye başlayınca korktum.Ne de olsa kafa kağıdımı da yitirmiştim çantanın içinde.İçimden üç Kulfallah bir Elham okuyum demeye kalmadı ‘’kimliğini göreyim’’dedi.Oysa belki panikleyip duaya dalmasam içimden sorduklarına düzgünce cevap versem hiç tutmayacak beni orda.Salacak gideceğim.Derken nezarethane derlermiş oraya.Böyle soğuk,bomboş ve rutubetli bir oda.Sabahına hakim karşısına çıkardılar beni.Hakim ‘’Şu tipe bak,şu tipe bak!’’diye bağırmaya başladı.’’Demek uyuşturucu satıp insanların canına kast ediyorsun!’’Töbe haşa hakim bey benim meselem kimliksizlik,kimliğim çalındı.Korkudan ağlamaya başladım.Bir çok uyuşturucu davası olduğundan beni de onlarla karıştırmış olacak ki günlük rutin fırçasını benim gibi suçsuz bir garibe attı.Canı sağolsun büyüktür devlettir sesimiz çıkmaz.Gereken yapıldı ve ben orda iki şey öğrendim hakim bey.Bir kimliğini asla kaybetmeyeceksin,iki uyuşturucu satmayacaksın...Yaradanın hikmeti işte.İyi ders oldu bana.Karakoldan çıkınca yürüdüm boylu boyunca koca şehirde.O kalabalıktan korkan ben,daha korkunç bir olayı atlatmıştım,artık kalabalıklar vız gelirdi onun yanında.Velhasıl bindim Eminönü’nden vapura ordan Haydarpaşa.Göz gezdirdim şöyle bir.Gözüm bir şey arar oldu.Heyecanlanıyordum artık eş dost akraba bir sıcaklığa muhtaç olduğumdan günlerdir bacımın emmoğlumun yanına gitmeye sabırsızlanıyordum.Atladım trene buldum sora sora adresi.Kapıda krallar gibi karşıladılar beni.İçeri bir girmemle gözlerimde şimşekler çaktı.Karşımda bana Haydarpaşa’da adresi yanlış veren adam ve hemen yanında da çantam.Adam beni sınamak için bir eşek şakası yapmış.Şansa sorduğum adresi görünce emmoğlunun daha önce bahsettiği kişinin ben olduğumu tahmin etmiş sözde,tiplerimizi de benzetince odur deyip bir katakulli düşünmüş o sıra.Çalıştığım yerden tut,karakol olayına kadar gözü üstümdeymiş,çantamı da o yürütmüş.Eee tabi ben bunları o an düşünüp akıl edecek kadar sakin değilim.Gelmemle aksiliklerin üst üste binmesi bende biraz sinir yaptı.Vay adi alçak hırsız,dolandırıcı köpek diyerekten hakim bey.Atladım adamın üstüne.Elime geçirdiğim ilk şeyi vurdum adamın başına.Cam bir kavanozmuş sonra kendime gelince söylediler.Adamı hastaneye götürdüler,beni de ayılınca yanına aldı emmoğlum.Olan bitenin aslını orda öğrendim.Ama mahallede olay duyulup yayılınca hastane polisi rapor tutmuş.Adam da bu serseri bu sinirle benim işime yaramaz,cezasını çeksin aklı başına gelsin deyip,baştan önce bir şikayetçi olmuş daha sonra şikayetini geri almış emmoğlunun hatrına.Bende özür dileyip arayı tazeleyince sözleştik.İyileşince adamcağız başlayacam yanında işe.Velakin hakim bey.Adamcağız da diyorum ama düşündüm taşındım hakim bey : bu hikaye de bir suçlu var ve bir tane de alınacak ders.Suçlu kalemimin yokluğuna sebep herkimse,alınacak ders ise bırak insanı yaradan sınasın.İnsanın insana yaşamayı öğretmesi,sınaması zor be hakim bey.Gerek ki ruhu,bedeni ve hayatıyla baş başa kalsın insan.Olaylar bundan ibaret işte hakim bey,şikayetçi olmamasına rağmen kamuyu ilgilendirirmiş benim adamın kafasına kavanoz vurmamın.Takdir senin…Sen de benim kafama vur ödeşelim…

SEYİR


Pek bir sıkıntılıysam böyle gecenin bir vakti eğer
Bilinsin vardır içimi sıkan birşey illa ki kayda değer...
Bomboş bir kalabalıkta dolaşırmışcasına meğer
Bir şelalenin gürültüsünde gibi,zaman akıp geçer.

Zaten yanlızız en kalabalıkken bile
Zaten gönlümüzün gözü yansımıyor ki dile
Gözümüz lokmalarda,hep diğerlerinde
Zaten herkesin bakışı içten,
(Herkesin ki göründüğü gibi değil yani)
Öyleyse gerçek yaşam sızı olmuyorsa biyerlerinde
Son mısraları da oku hisset derinlerinde...

Gözünün gördüğü yüreğinin içinde değil ki
Hayvanın bile yemek için bekliyor ölmeni
Yemek için söz dinliyor,karşılıklı sevgisi
İnsan hayvan,dünya dediğin şey doğa
Kim kimin hakkını yese,kim kimi boğsa...
Ah doğa(tanrı) da insandan olsa,doğaya doğsa
Sorardı bu amatör şair;
Nedir bu işkenceden aldığın keyif
Karşısına çıkıp konuşsa...
Belki bazılarının zoruna gider
Bu sözler birilerine ağır gelir
Belki de anlayan vardır
Zaten anlaşılmamaktan dertli
İşte o amatör şairden nacizane bir şiir...

Salı, Temmuz 07, 2009

Bu gün Her Nasılsa Böyle

Yazmak resim yapmaktır. Bir nevi kaçıştır hayattan. Hatta sevaptır. Okumak da, yazmak da. O zaman bunları bil de benimle tartış. Kardeşimsin. Ama böyle olmaz. Beni de düşün. Ben de senin kopyan değilim zahar. Bana da günah! Tamam acı istedim. Fakat, kendini de düşün. Seni seviyorum. çünkü. Sana da günah! Bak, ben acıyı severim amma çektirene çok pis çektiririm.

Küfür... Gülücükler... Kahkaha... Sitem...

Tamam ne istersen onu yap. Uzatmak lüzumsuz. Çık git! Hadi o zaman. Sen tek misin? Sen aslında bensin. Boş vakitlerimsin. Hepimsin sen. Abartma. Tamam. Öldür öldüreceksen. Uzatma dedik ya! Yoksa ben kararımı verdim. Öleceksin sen yoksa! Tertemiz. Sen de istersin çünkü aslında burası kirli

...

Kafamda bir soru soru işareti, sorularrr sorulaarr. Cevapsız sorular kanınla cevap bulacak. Yanıtlanacak. Ben de, sen de. Ama sıra vardır. Ben bununla hakkımı ararım. Gel de seni.. Neyse. Bayramlık bir ağzım bırakalım da öyle kalsın. Çok konuşmasın. Laf yapmasın. Unutulsun gitsin. Otursun oturduğu yerde kalkmasın. Dedikodu nu? Hiç yapmasın. Uzattıkça uzatmasın!

Aklımda Kalmasın (Selamlar!)

Geldim. Bitirdim işleri. Kendim için de. Aslında. Herkes mutlu olacak diye bu sonuçtan. Otururum. Güzel geliyordu. O yüzdendi. Tüm hayalime varıncaya kadar yaptıklarım zorluk zaten. Hayattayız ya. Mecbur olduğumuzda. Olağan oldu. Sorun değil. Gelirim ben de. Seninle olmak çok güzel de ondan. Ne zaman? Söyle gelirim. Acı vereceksen bana. Gelirim. Tatlı acılarından tattır bana. Hayat ya. Gelirim.

Bakma bana öyle derken bakmanda sorun olmayacağını kabul ediyordum. Sonra nedense bir an durakladım. Esinti uçurmasın çabalarımı diye. Çok çabaladım. Oturdum. Baktım. İzledim. Gördüm orada olduğunu. Düşündüm. Yakaladım seni. Korkmadan devam ettim. Sen de oradaydın. Bana iyi bak. Dinle beni. Kızgın gibi geldim sana diye kaçmanı garipsemedim ama ne olur dur biraz. Dinlen. Olağanı bul. Olur çünkü. Bilgisiz olduğumuz kadar da küstahız o yüzden sizinle böyle konuşuyorum. Ne olur beni anlayarak affet sevgilim.,

Söz mü verecektim bir de. Olmaz. Saçmalama güzelim. İnsanlar yapmaz onu. İnanmak sana kalmış. Bak ileri doğru. Atla engelleri. Gelmeyi düşünüyorsan yapacağın bu olmalı diyorum sana. İnanmak sana bağlı. Hayattır. Olur. Dedim ya. Sen nasıl bir taşsan. Değerli. Aslında. O da gerçekleştiriyor kendini bürüyor fizikselliğe. Akıyor sonra. Irmaklardan. Sonsuza kadar. Seni hiç unutmayacağım.

Unutmak mümkün sanmıştım. Ben de aldatıldım. Ben de aldandım. Anla. Sadece sen misin bu hayatta?

Yarım kaldı. Aslında aklımdakiler. Ne oldu, ben de anlamadım. Kim anlar ki zaten. Bıraktım. Nefsim benle olsa da her zaman için anlamamaya uğraştım. Çok çalıştım. Olur sandım. Kısmen. Yakaladım. "Bir daha asla" demek sorunları ortadan silemiyor tamamen. İşte ben bunu yadırgadım. Bağırdım, çağırdım. Küfürler yağdırdım insanların üzerine. Ne fayda! Tekrar kurudu hepsi. Toprak misali ya. Emdiler yağanları. Kurudular. Devam ettiler. Belki hoşlarına da gitti. Dayanmaya mecburdu insanlar. "Enkazdan çıkmak çok da kolay değilmiş" dediler. Bana öyle söylediler. Dinledim. Ama hiçbir zaman inanmadım. İstemedim mi ne. Hala sana binlerce küfür. Sen de öylesin. Haha. Sen Tanrı mısın ki. Güldürme beni. Kimsesizsin sen. Mahkumsun.

Tek kalem de hepsini çizerim. Maksadım, ortadan kaldırmak. Ne oluyordu böyle. Tekrar unuttum. Beynime çok zarar veriyorum. Belki de inandıramadım insanları. O yüzden. Ben unuttum. Kendim için. Nefretle unuttum. İnanma.

Salıverirken tüm benliğimi, korundum. Türlü türlü hastalık var günümüzde. Tehlikeli, tehditkar. Mesela bir tanesi "kibir". AIDS gibiydi. O. Ölümcül bir hastalıktı. Olağan bir hastalık. Ben o yüzden çevremden etkilendim de galiba o yüzden korunmaya ihtiyaç hissettim. Her an sizinleyim ben aslında. Birden. Ben aslında hiç ölmedim. Gelin birlikte elele yürüyelim. Belki bu kez. girebiliriz.dar kapıdan. İnanşlıca ve kural dışı.
varsan. İnan. Nefretle de olsa gerçekleştirdim kendi varlığımı ağır ağır. Acı bir tat alarak ve bırakarak arkamda. Belki de bu yüzden yoruldum. Ama asla. Zaten ben de mahkumdum. Nefrete. Ben de. Kural dışı olmak oldu birden tüm yaşamımın ince hatları.

Fışkırdı. Kabuğunu yırttı. Baktı. Anladı da denemez. Ama devam etti yoluna. Gel de inan! "Çat" dedi. Çatladı sonra kabuk. Bitene kadar tekrar başladım yani bir yolculuğa yeni bir benlikle. Kelebek misali uğraştım. 24 saat bakındım. Yaşamdın. Sonra öldü 1. kelebek, 2. kelebek geldi. Sonra 3. geldi. Geldiler de gittiler. Gittiler. Geldiler. Devam ettik biz kelebekler, 24 saatlerle hayata bakınarak. Sonra nedense bir gün aklıma geldi. Bugünkü beynimle idrak edebileyim diye düşündüm. Bu kez, bak yine yanılmadım. Bugünlerde acayip bir talih geldi oturdu başıma. (İyi!) 7342. kelebek (365*20+...) bugün bende. Hadi bakalım 7342.. Bugün şuan biraz yorgunsun ama. Ölesiye uç. Diğerlerinden hiçbir farkın yok. Unutma 7342., sen yarın olmayacaksın ama işlerin, yaptıkların ile hayatı tamamen değiştireceksin.

Ey dostlarım! Siz ve biz. Hepimiz. İnsanız. Biz. Bir varlığız. Biz. O zaman baksana. Senin yaptığın her hareket aslında benim kontrolümde değildir. Ama aslında öyle. Nasıl olurda senin yaptığın bir hareket (kolunu kaldırman mesela) beni etkilerse, o zaman ben seni kontrol edebiliyorumdur da demekten kendimi alamam ben. Doğru da yanlış da saygıya değer.

Yorulmasam devam ederdim. Yarım kalmasın yine. Hoşçakal sevgilim. 7342. bugün ölecek. Hayatı böyle gerçekleştirecek. Acı çekmek hepimizin hakkı. Gerçekleştirmek. Aslında evrimin affedilmez hatası!?