Pazar, Mart 29, 2009

Okuribito

"Soğuk bir vücudu hayata döndürmek, ve sonsuz güzelliği bağışlamak. Tören huzurlu ve kusursuzdu. Ve her şeyden çok sevgi doluydu. Son vedada hazır bulunmak, ve merhumu uğurlamak... Huzurluydu, ve yapılan her hareket vakur görünüyordu."

Aslında Oscar ödüllerinin hep "kime göre, neye göre" olduğunu düşündüm, ve sonuç hep "Akademi'ye göre" çıktı. Her şekilde kendi alanlarında büyük başarıya sahip olduklarından dolayı seçilen Akademi Üyeleri'ne bir diyeceğim yok. Hepsi gerçekten bu güzel organizasyona yakışan kişiler. En azından "kariyerleri dolayısıyla" hak eden kişiler diye düşünüyorum. Ama yıllardır "bir film Oscar almışsa b.ktandır abi" geyikleri, özellikle son yıllarda kazanan ve aday gösterilenlerle alakalı büyük tartışmalar ve "nedense genelde çok kaliteli de olsa aksiyon filmlerine karşı bir önyargı" muhteşem bir kariyerin mantıklı seçimler yapma kabiliyetine olan etkisini sorgultıyor bana. Daha sonra ne demeye çalıştığımdan bahsedeceğim. Ama bu yazıda, belki de aldığı ödülü gerçekten hak eden tek filmle ilgili birkaç şey karalayacağım. Slumdog Millionaire gibi güzel olan ama "o kadar" da güzel olmayan bir filmden tutun, The Dark Knight gibi ufak bir ödülle geçiştirilen bir şahesere kadar makul sayıda filmin arasında ödüle "cuk" diye oturan bir filmdi Okuribito(İngilizce'siyle Departures, Türkçe'siyle Gidişler).
Film bir araba sahnesiyle başlıyor. Sisli bir yolda araba kullanan Kobayashi'nin hayattan yorulmuş, aradığını bulamamış, bulduğu zamanlarda ise hep çok geçmeden kaybetmiş olduğunu açıkça okuduğumuz yüzünü görüyoruz. Sonra bir cenaze evinde buluyoruz kendimizi. Arabada yanında görünen yaşlı adam bir tür cenaze öncesi ritüelini yerine getirirken Kobayashi de ona yardımcı oluyor. Hemen sonraki sahneleri atlarsak kendimizi bir orkestranın gösterisinde buluyoruz. Salon bomboş değil ama az kişi gelmiş. Yine de mükemmel bir konser sergileyerek kuliste toplanan orkestra mensuplarına kötü bir haberi var organizasyon sahibinin. "Orkestrayı dağıtıyorum" diyor üzgün bir şekilde eğilerek selamlıyor herkesi, herkes arkasını dönüp eşyalarını toplamaya bakıyor. Kobayashi olduğu yerde kalıyor. Ve her şey burada başlıyor. Aslında planından sekansına kadar her parçasını teker teker sevdiğim bu filmden uzun uzun bahsetmemek için kendimi zor tutuyorum ama spoiler vermeyi de istemem. İstiyorum ki izleyin ve görün ne anlatmaya çalışıp da anlatamıyor olduğumu.
Ölümün o soğuk yüzünü renklendirmek ve "gidişler"i güzelleştirmek adına her şeyi yapmaya çalışan iki adam, ve çevreleri, aileleriyle ilişkileri... Kahramanımız bu giden insanların hak ettikleri ve hep istedikleri saygıyı son bir kez, en iyi şekilde görmelerini sağlamaya çalışadursun; bize de Japon kültürünün en cansız kısmını en canlı şekilde anlatıyor film. Anime tarzı bir Japonculuk beklemeyin, zaten biraz daha yeni dönem tarzında gelenekçiliği var(ne dedim ben? ama siz anladınız).
Filmin en önemli özelliği temponun aşağı yukarı hep aynı tutulmuş olması. Olaylar izleyiciyi sıkmadan, gereksiz germeden, aktarılmak istenen tüm duyguları hissettirecek şekilde yayılmış 2 saat kadar süren filmin her yanına. Bu "duygular" ve "düşünceler" birbirine çok bağlı olay dizileriyle değil, genel hikaye içindeki ayrıntılarla verilmeye çalışılıyor kanımca. Film ilerledikçe izleyici de kendisini Kobayashi ile aynı bakış açısı içinde buluyor. Gittikçe olayın içine giriyor ve Kobayashi ne düşünüyorsa düşünüyor, ne hissediyorsa hissediyor... Etrafındaki insanların hor gördüğü bu yeni mesleğe duyduğu saygıyı farkında olmadan haklı çıkartıyor dakikalar ilerledikçe...
Kendi öykülerimde de çokça değindiğim bu "bir şeyleri kaybeden ve bu sayede kendini bulan" insanlar hep ilgimi çekmiştir. Neredeyse tüm hikayelerde, romanlarda, filmlerde az veya çok bahsedilir bunlardan. Ama ben bu kadar sade ama bu kadar güzellik dolu bahsedenine az rastladım. Okuribito da bu nadir rastladığım güzelliklerden birisi. Ne yapın edin, hazır Uluslararası İstanbul Film Festivali'ne de gelmişken izleyin derim.

Not: "Gidişler", UİFF kapsamında 19 Nisan Pazar günü, Emek sinemasında 13:30 ve 21:30 olmak üzere iki seansta gösterilecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder