Onu bunu bırakalım da, biz muhafazakar insanlarız aslında. Yine de kendi muhafazakarlığımız içinde kendi kendimize dayattığımız yasakları delip delip geçiyoruz. Başkası delince de gözüne çıbık -evet çıbık- sokmaya çalışıyoruz, ya da elinin üzerinde sigara söndürmeye. Eşitliği de geçtim, özgürlük namına bir dal elma bile kalmamış ise bir ağaçta, cennete gitsek ne olur, dünyaya düşsek ne olur? O yüzden ben şöyle yaparım, sonra da böyle yaparım, canın isterse modunda dolaşacağımıza kuralları bir kenara bırakıp olayın gerçekliğini sorgulamamız gerekir.
Sorgulamak eylemi mantık dahilinde şüphe üstüne kurulur, olumsuzluk içeren önyargılar üstüne değil. Kendi yazdığımız kitaba he derken, tanrının kutsal kitabını yerden yere vurmak adettenken, aynı zamanda ayıptır da. Ve evet, herkes farklıdır. Bazıları daha da farklıdır. Ama bu onlara istedikleri insan/nesne ile, istediklerini yapma özgürlüğü vermez. Bu özgürlüğü ne toplumsal ve hukuksal kurallar, ne de otobüsteki dünyadan habersiz bir adet Mehmet amca sağlar. Özgürlük ve gerçeklik kişi-kişi arası ve/veya kişi-nesne arasında karşıdaki kişinin veya nesnenin imkan verdiği değer aralıklarına yatırılır, gerekirse fileto da çıkarılır, kıyma da. Ama her kişiye/nesneye de kıyılmaz tabii.
Bazıları yazılarını ünlü bir söz ile, bazıları bir şiir ile, bazıları ise Serdar Ortaç elinden çıkma şarkı sözleriyle bitirebilirler. Ben kocaman kocaman neyssselerle bitiririm. Bazen yazarım, bazen yazmam, ama oradadır o neyseler. O yüzden nihilist narsist karışımı ergen triplere girmeyip her şeyi başa alabilirim belki. Hem ne gereği var sert olaylara girmenin? Hepimiz bir sürü gereksiz şey yapmıyor muyuz bir gün içinde? Doğru-yanlış değil, gerçek-yalan ayrımını yapmak lazım. Belki başa alamam, bilemem. Klişe bir cümle de yazarım: kendimizi kandırmayalım. Hayat sizin. Keyfini çıkarın. Ama Adem o elmayı tek başına bitiremezdi.
Cuma, Eylül 04, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder