Suskun kalırım, konuşamam
Sopsoğuk dudakların dudaklarımda
Uzatırsam kan damlar parmaklarımdan
Denizler bile ayıramaz bizi
Günlerce, birgünlerce uzayacak yollar
Hepimiz gökyüzüne düşeceğiz bir gün
Şemsiyeler de kurtaramayacak
Aşıksan yaparsın demişti babam
Üç nokta olalım bir cümlenin sonuna
Parça pinçik edelim şu virgülleri
Kaç paçavra yırttım eski daktilolarda
Ama tanrı yokmuş işte evinde
Pazar, Eylül 27, 2009
Çarşamba, Eylül 23, 2009
Nothing Wrong
Nothing wrong
Nothing wrong
I've done nothing wrong
Was just sweeping in the sky
No need for an alibi
It's not wrong, you should try
Nothing wrong
I've done nothing wrong
Nothing wrong
I've done nothing wrong
Was just sweeping in the sky
No need for an alibi
It's not wrong, you should try
Nothing wrong
I've done nothing wrong
4. boyut değil ama öyle diyolar:
Çarşamba, Eylül 23, 2009
Cumartesi, Eylül 12, 2009
Şarkı
Çok pis bi shuffle tutturdum. Hep sevdiğim şarkılar çalıyor. Şu an Joan Osborne'dan Crazy Baby çalıyor mesela. Bir de Kemal Sunal'ın bir filmi vardı. Anlatır, anlatır ve anlatırdı. Sonra da "mesela yani" deyip ortamın amına koyardı. Tabiri caiz ise "şu güzel ortamı bozardı". Hem size ne? Noktayı ister tırnak işaretinden önce koyarım, ister sonra koyarım! Ama mesela yani demem. İstesem derim, ama istemem. Ama istesem isterim. Ama istemem de. İstesem istemeyi de isterim ama onu da... Öeehhh dedin mi? Dedin bence. Yine de şunu derim: birileri benim ne isteyip istemediğimi biliyor, ben buna seviniyorum. Bana güvenseler çok daha iyi olur mesela, ama eminim güvenirler ileride. Güvenilmeyecek çocuk muyum ben? Bence güvenilirim, neden güvenilmeyim değil mi?
Şşşt, okur. Sana diyom lan! Okur, sevgili okur, sana diyom. Duyuyon mu beni? Ama eminim, birileri duyuyor beni. Sen duymasan da olur. Ama sen de duy, niye duymayasın. Çiğ köfte var, yer misin? Yirmisin? Ama böylesini bulaman bi daha. Güzel çiğ köfte bu! Kendi ellerimle yoğurdum. Yok lan, ben yoğurmadım. Ama yi biraz bence, güzel yani. Yanında da bira aç bi' tane. Bak dolapta olacaktı. İçmiş miyim hepsini. Yok lan, içmedim! Hiç içmedim memur bey. İçmeden sarhoş oldum ben. İçmeden oldum da, olmak ya da olmamak demedim. Diyeydim mi? Nasıl soru lan o deme, sen de soruyordun arada bunları. Saçmalayım mı sana? Saç malanmaz, taranır diyeceksin sen. Saçmalayım mı sana? Öpeyim mi yarı açık gözlerinden? Burnunu ısırayım mı? Gel su içelim ramazan ramazan. Alkol günah değilmiş gibi sanki öteki aylarda. İftardan önce içelim ama. Orucumuzu dudaklarımızla açarız. Şarkılar söyleriz aydedeye. Çok da sikindeyiz sanki herifin... Öyle tepede arz-ı endam eylemekle olmuyor, yakınlaşmak lazım. Öpüşmek, sevişmek, koklaşmak. Aydede de hiç tipim değil. Tipim yok ki zaten, tipsizim biraz. Ama biraz. Aynı zamanda deliyim. Deli oluyorum sen oradayken, ben buradayken. Kahve mi yapsam kendime? Fal mı baksam? Fal olup aksam mı önüne? İki gözün önüne akmasın ki... Benim gözlerim sana aksın. Sana değil, sen oku sadece, alınma. Pis okur seni! Git bir çay koy bize.
Bir sigaran var mı? Ama içmiyorum ben. Sen yak, ben seyredeyim seni. Pezevenk gibi içme ama. Bahar hep pezevenk gibi içtiğimi söylerdi benim, eğer içseydim. Ama içmiyorum, dimi Bahar? Bahar, kızdın mı bana bugün? Güzel yazıyorsun lan. Vallahi! Ama deliriyorsun bazen! Ben de deliriyorum. Ama cadım yanımda olmadığı zaman. Cadımı severim, bilen bilir. İsterim ki hep yanımda olsun. Ama uzaktan da ilham veriyor bana. Ona rahatça saçmalayabiliyorum da. Sen kendi cadına saçmalayabiliyor musun? Onu di bağa! Herkesin cadısı da olmasın ama. Cadı tek benim olsun. Neyse. Börek var, yer misin? Anne böreği bu. Annem yaptı, patatesli, çok güzel. Niye? Ocakta yemeğin mi var? Evet, seviyorum böyle karşımda birisi varmış gibi yazmayı. Zoruna gitti galiba. Beş dakika geçti mi ilk konuştuğumuzdan? Senin beş dakikan çok uzun ama, biraz kısaltalım bence onu. Ruj mu sürüyorsun? Dudakların mı kurumuş? Kuru muymuş dudakların? Haydi gel tek kişinin bitiremeyeceği bir elma olalım seninle. Bir bardak mojitoyu devirelim. Sel alsın ortalığı. Kenarlığı da alsın. Sel bu, isterse alır, bir şey diyemezsin.
Playlistim sıçtı yazının sonuna gelirken. Hani bazı şarkılar vardır ya, albümdeki diğerlerinin hatırına silmezsin onları da... Hep onlar geliyor işte. Ama ben onları istemiyorum. Kendi şarkılarımı, hatta kendi şarkımı istiyorum. İstiyorum dedim.
Şşşt, okur. Sana diyom lan! Okur, sevgili okur, sana diyom. Duyuyon mu beni? Ama eminim, birileri duyuyor beni. Sen duymasan da olur. Ama sen de duy, niye duymayasın. Çiğ köfte var, yer misin? Yirmisin? Ama böylesini bulaman bi daha. Güzel çiğ köfte bu! Kendi ellerimle yoğurdum. Yok lan, ben yoğurmadım. Ama yi biraz bence, güzel yani. Yanında da bira aç bi' tane. Bak dolapta olacaktı. İçmiş miyim hepsini. Yok lan, içmedim! Hiç içmedim memur bey. İçmeden sarhoş oldum ben. İçmeden oldum da, olmak ya da olmamak demedim. Diyeydim mi? Nasıl soru lan o deme, sen de soruyordun arada bunları. Saçmalayım mı sana? Saç malanmaz, taranır diyeceksin sen. Saçmalayım mı sana? Öpeyim mi yarı açık gözlerinden? Burnunu ısırayım mı? Gel su içelim ramazan ramazan. Alkol günah değilmiş gibi sanki öteki aylarda. İftardan önce içelim ama. Orucumuzu dudaklarımızla açarız. Şarkılar söyleriz aydedeye. Çok da sikindeyiz sanki herifin... Öyle tepede arz-ı endam eylemekle olmuyor, yakınlaşmak lazım. Öpüşmek, sevişmek, koklaşmak. Aydede de hiç tipim değil. Tipim yok ki zaten, tipsizim biraz. Ama biraz. Aynı zamanda deliyim. Deli oluyorum sen oradayken, ben buradayken. Kahve mi yapsam kendime? Fal mı baksam? Fal olup aksam mı önüne? İki gözün önüne akmasın ki... Benim gözlerim sana aksın. Sana değil, sen oku sadece, alınma. Pis okur seni! Git bir çay koy bize.
Bir sigaran var mı? Ama içmiyorum ben. Sen yak, ben seyredeyim seni. Pezevenk gibi içme ama. Bahar hep pezevenk gibi içtiğimi söylerdi benim, eğer içseydim. Ama içmiyorum, dimi Bahar? Bahar, kızdın mı bana bugün? Güzel yazıyorsun lan. Vallahi! Ama deliriyorsun bazen! Ben de deliriyorum. Ama cadım yanımda olmadığı zaman. Cadımı severim, bilen bilir. İsterim ki hep yanımda olsun. Ama uzaktan da ilham veriyor bana. Ona rahatça saçmalayabiliyorum da. Sen kendi cadına saçmalayabiliyor musun? Onu di bağa! Herkesin cadısı da olmasın ama. Cadı tek benim olsun. Neyse. Börek var, yer misin? Anne böreği bu. Annem yaptı, patatesli, çok güzel. Niye? Ocakta yemeğin mi var? Evet, seviyorum böyle karşımda birisi varmış gibi yazmayı. Zoruna gitti galiba. Beş dakika geçti mi ilk konuştuğumuzdan? Senin beş dakikan çok uzun ama, biraz kısaltalım bence onu. Ruj mu sürüyorsun? Dudakların mı kurumuş? Kuru muymuş dudakların? Haydi gel tek kişinin bitiremeyeceği bir elma olalım seninle. Bir bardak mojitoyu devirelim. Sel alsın ortalığı. Kenarlığı da alsın. Sel bu, isterse alır, bir şey diyemezsin.
Playlistim sıçtı yazının sonuna gelirken. Hani bazı şarkılar vardır ya, albümdeki diğerlerinin hatırına silmezsin onları da... Hep onlar geliyor işte. Ama ben onları istemiyorum. Kendi şarkılarımı, hatta kendi şarkımı istiyorum. İstiyorum dedim.
Cuma, Eylül 04, 2009
Döngüsel Artıklık Denetimi Hatası
Onu bunu bırakalım da, biz muhafazakar insanlarız aslında. Yine de kendi muhafazakarlığımız içinde kendi kendimize dayattığımız yasakları delip delip geçiyoruz. Başkası delince de gözüne çıbık -evet çıbık- sokmaya çalışıyoruz, ya da elinin üzerinde sigara söndürmeye. Eşitliği de geçtim, özgürlük namına bir dal elma bile kalmamış ise bir ağaçta, cennete gitsek ne olur, dünyaya düşsek ne olur? O yüzden ben şöyle yaparım, sonra da böyle yaparım, canın isterse modunda dolaşacağımıza kuralları bir kenara bırakıp olayın gerçekliğini sorgulamamız gerekir.
Sorgulamak eylemi mantık dahilinde şüphe üstüne kurulur, olumsuzluk içeren önyargılar üstüne değil. Kendi yazdığımız kitaba he derken, tanrının kutsal kitabını yerden yere vurmak adettenken, aynı zamanda ayıptır da. Ve evet, herkes farklıdır. Bazıları daha da farklıdır. Ama bu onlara istedikleri insan/nesne ile, istediklerini yapma özgürlüğü vermez. Bu özgürlüğü ne toplumsal ve hukuksal kurallar, ne de otobüsteki dünyadan habersiz bir adet Mehmet amca sağlar. Özgürlük ve gerçeklik kişi-kişi arası ve/veya kişi-nesne arasında karşıdaki kişinin veya nesnenin imkan verdiği değer aralıklarına yatırılır, gerekirse fileto da çıkarılır, kıyma da. Ama her kişiye/nesneye de kıyılmaz tabii.
Bazıları yazılarını ünlü bir söz ile, bazıları bir şiir ile, bazıları ise Serdar Ortaç elinden çıkma şarkı sözleriyle bitirebilirler. Ben kocaman kocaman neyssselerle bitiririm. Bazen yazarım, bazen yazmam, ama oradadır o neyseler. O yüzden nihilist narsist karışımı ergen triplere girmeyip her şeyi başa alabilirim belki. Hem ne gereği var sert olaylara girmenin? Hepimiz bir sürü gereksiz şey yapmıyor muyuz bir gün içinde? Doğru-yanlış değil, gerçek-yalan ayrımını yapmak lazım. Belki başa alamam, bilemem. Klişe bir cümle de yazarım: kendimizi kandırmayalım. Hayat sizin. Keyfini çıkarın. Ama Adem o elmayı tek başına bitiremezdi.
Sorgulamak eylemi mantık dahilinde şüphe üstüne kurulur, olumsuzluk içeren önyargılar üstüne değil. Kendi yazdığımız kitaba he derken, tanrının kutsal kitabını yerden yere vurmak adettenken, aynı zamanda ayıptır da. Ve evet, herkes farklıdır. Bazıları daha da farklıdır. Ama bu onlara istedikleri insan/nesne ile, istediklerini yapma özgürlüğü vermez. Bu özgürlüğü ne toplumsal ve hukuksal kurallar, ne de otobüsteki dünyadan habersiz bir adet Mehmet amca sağlar. Özgürlük ve gerçeklik kişi-kişi arası ve/veya kişi-nesne arasında karşıdaki kişinin veya nesnenin imkan verdiği değer aralıklarına yatırılır, gerekirse fileto da çıkarılır, kıyma da. Ama her kişiye/nesneye de kıyılmaz tabii.
Bazıları yazılarını ünlü bir söz ile, bazıları bir şiir ile, bazıları ise Serdar Ortaç elinden çıkma şarkı sözleriyle bitirebilirler. Ben kocaman kocaman neyssselerle bitiririm. Bazen yazarım, bazen yazmam, ama oradadır o neyseler. O yüzden nihilist narsist karışımı ergen triplere girmeyip her şeyi başa alabilirim belki. Hem ne gereği var sert olaylara girmenin? Hepimiz bir sürü gereksiz şey yapmıyor muyuz bir gün içinde? Doğru-yanlış değil, gerçek-yalan ayrımını yapmak lazım. Belki başa alamam, bilemem. Klişe bir cümle de yazarım: kendimizi kandırmayalım. Hayat sizin. Keyfini çıkarın. Ama Adem o elmayı tek başına bitiremezdi.
Çarşamba, Eylül 02, 2009
Gün Sonu İşlemleri
Ne var lan it? Neye baktın birader? Ne var? İşte bunlar bir yazıya başlamak için pek güzel sözler değiller. Ben de bazen kendimi bir yazıya başlamak için yeterince yakışıklı hissetmiyorum. Bazen yazmaya başlasam bile yazıya başlayamıyorum. STOP. Ne vardı? Biraz daha mı kibar oluyoruz ne? Afedersiniz, ateşiniz var mı acaba? Evet var, 39 derece. Üç gündür yatıyorum vallahi. Hahahahay! Hukuk devletinde mi yaşıyoruz ayol? Ne çok soru işareti var böyle! Soru işareti sayfada değil, bizim kafalarımızda. Gündüz mü düşer ağaçlardan elmalar? I ıh..
Geçen gün bir kelime öğrendim. Efendim? Yok, size demedim. Geçen öğrendiğim kelime “müşkülpesent”. Ne o, bilmiyor musunuz? Nesillerdir her akşam yemeğinde bu kelimeyi kullanan aileler var. Hatta cümle içinde bile kullanacak kadar müşkülpesent bir insanım. Benim kuzenimin müşkülpesenti var. Ben müşkülpesenti seviyorum. Başka şeyleri de seviyorum. Mesela lobutlar. Bana her zaman dövmek isteyeceğim tipleri hatırlatıyorlar. Sana hatırlatmıyorlar mı? Senli benli olduk hemen. Afedersiniz, size hatırlatmıyorlar mı? Hatırlatmaz olurlar mı! Hatırla hatırla bir hal oldum azizim! Zat-ı alinizden ricam olacak. Bir kere verir misiniz? Lütfen bu bahsi kapatalım kuzum. Filhakika çok güzel bir bluzunuz var. Ay ben gülerim!
Bir peri gördüm galiba. Evet evet, bir peri bu. Hayır bir kuş. Bir uçak? Süpermen mi? Bence Yıldo. Bir Yıldo vardı. Ne oldu ona hakikaten, filhakika, müşkülpesentçe? Benim bir arkadaşım çok müşkülpesenttir. Müşkül peasant? What the fuck? Ne oluyoruz? Hatta ne var lan it? Orman kibarıyım ben. Ayrıca çok müşkülpesentim. Güzel, çirkin ararım. Gönlüm pek eğlenmez. Gönül bu, kafese de konar, daldan da uçar. Sonra da gelip sana kaçar. Terbiyesizleşme. Öyle demedim. Hem neden bu? Tek kişiydim ben. Bekle bekle bir hal olmuş bu peri de… Ne birikmiş içinde garibimin. Ciğerleri tozlanmış hatunun. Pardon, bir kere verir misiniz? Vallahi olmaz. Oh shit o zaman. Ama oh mein gott ayrıca. Ne biçim insansın sen Yıldo? Kafama armut düştü ve mal olduğumu buldum. İyi bok yemiş miyim? İyi saatte bok yesinlerden miyim yoksa? Peri değilim. Peri sağ omuzumda şu an, kulağıma ayıp şeyler fısıldıyor. Ama hepsini buraya yazamam. Bana da kalsın şekerim. Hahahahay! Sır tutulan bir ülkede mi yaşıyoruz ayol?
Söyle bakalım, çok mu kolaymış sanal satırlarda hayıflanmak? What the fuck! Tüm karakterler soğuk havada yüze çarpan rüzgarın nemlendirdiği göz kadar gerçek miymiş? Görmüyor muymuş o göz? Ne var? Kedi kesenler de var bu dünyada. Halbuki küçükken kedilerin şeytan olduğunu söylerlerdi bize. Geçen gün iki tane kedi gördüm. Ve gerçekten eğer şu dünyada tamı tamına iki tane kedi şeytan ise, kesinlikle o iki kediydi. Aynı zamanda çok müşkülpesent kedilerdi bunlar. Bakmıyorlardı. Kedi kesmesi diye bir şey vardır. Deneyin bunu. Tamam. Bir kedinin yanından geçerken onun gözlerine bakın. Ok. O da size bakacak, ve siz ortamdan uzaklaşana kadar sürekli göz göze kalacaksınız. Çok romantik değil mi? Ama keseceğiniz kediyi iyi inceleyin. Nihilist olsun biraz. Sonra umursar sizi, peşinizden koşar. Neyse aslında en başta fiili olarak bıçak vb. ile kesmekten girdim ama buraya nasıl geldim ben de anlamadım. Siz de uğraşmayın. Sen de uğraşma. İkinci kez konuştuğum birine siz diyemiyorum, afedersin. Geçen gün ikinci kez konuştuğum birine biz dedim. Üçüncü konuştuğuma ise o dedim. Ama bir kere birisinin karşısına çıkıp “memeee” diye bağırmışlığım yoktur. Siz veya sen demek lazım. Meme ne ki? Meme dalında güzeldir. Kopartmamak lazım, hayvanlaşmayın. Neyse.
Neyse dediğime göre son paragrafa girebilirim. Belki de giremem, bilemem. Ama siz siz olun, biz olmayın. Siz sizi bilin, siz sizi. Siz sizi bilmez iseniz, siktirin gidin. Çok afedersiniz, söyleyecek bir şey bulamadım. Efendim? O otobüse binip kaçacağım ben. Açacak mısın? Kola, gazoz? Evet, çok kötü espri yapıyor da olabilirim ama özümde iyiyim. Varoluşumda kötü olabilirim. Ama varoluşum özümden önce de gelse, son gülen iyi güler. Çok da güzel güler son gülen. Son gülenin dudaklarının kıvrımını çok severim. Yirim ben o son güleni, oyyyy. Şimdi hepiniz yatın zıbarın.
Yusuf Salman 03.09.09 - 01:46
Geçen gün bir kelime öğrendim. Efendim? Yok, size demedim. Geçen öğrendiğim kelime “müşkülpesent”. Ne o, bilmiyor musunuz? Nesillerdir her akşam yemeğinde bu kelimeyi kullanan aileler var. Hatta cümle içinde bile kullanacak kadar müşkülpesent bir insanım. Benim kuzenimin müşkülpesenti var. Ben müşkülpesenti seviyorum. Başka şeyleri de seviyorum. Mesela lobutlar. Bana her zaman dövmek isteyeceğim tipleri hatırlatıyorlar. Sana hatırlatmıyorlar mı? Senli benli olduk hemen. Afedersiniz, size hatırlatmıyorlar mı? Hatırlatmaz olurlar mı! Hatırla hatırla bir hal oldum azizim! Zat-ı alinizden ricam olacak. Bir kere verir misiniz? Lütfen bu bahsi kapatalım kuzum. Filhakika çok güzel bir bluzunuz var. Ay ben gülerim!
Bir peri gördüm galiba. Evet evet, bir peri bu. Hayır bir kuş. Bir uçak? Süpermen mi? Bence Yıldo. Bir Yıldo vardı. Ne oldu ona hakikaten, filhakika, müşkülpesentçe? Benim bir arkadaşım çok müşkülpesenttir. Müşkül peasant? What the fuck? Ne oluyoruz? Hatta ne var lan it? Orman kibarıyım ben. Ayrıca çok müşkülpesentim. Güzel, çirkin ararım. Gönlüm pek eğlenmez. Gönül bu, kafese de konar, daldan da uçar. Sonra da gelip sana kaçar. Terbiyesizleşme. Öyle demedim. Hem neden bu? Tek kişiydim ben. Bekle bekle bir hal olmuş bu peri de… Ne birikmiş içinde garibimin. Ciğerleri tozlanmış hatunun. Pardon, bir kere verir misiniz? Vallahi olmaz. Oh shit o zaman. Ama oh mein gott ayrıca. Ne biçim insansın sen Yıldo? Kafama armut düştü ve mal olduğumu buldum. İyi bok yemiş miyim? İyi saatte bok yesinlerden miyim yoksa? Peri değilim. Peri sağ omuzumda şu an, kulağıma ayıp şeyler fısıldıyor. Ama hepsini buraya yazamam. Bana da kalsın şekerim. Hahahahay! Sır tutulan bir ülkede mi yaşıyoruz ayol?
Söyle bakalım, çok mu kolaymış sanal satırlarda hayıflanmak? What the fuck! Tüm karakterler soğuk havada yüze çarpan rüzgarın nemlendirdiği göz kadar gerçek miymiş? Görmüyor muymuş o göz? Ne var? Kedi kesenler de var bu dünyada. Halbuki küçükken kedilerin şeytan olduğunu söylerlerdi bize. Geçen gün iki tane kedi gördüm. Ve gerçekten eğer şu dünyada tamı tamına iki tane kedi şeytan ise, kesinlikle o iki kediydi. Aynı zamanda çok müşkülpesent kedilerdi bunlar. Bakmıyorlardı. Kedi kesmesi diye bir şey vardır. Deneyin bunu. Tamam. Bir kedinin yanından geçerken onun gözlerine bakın. Ok. O da size bakacak, ve siz ortamdan uzaklaşana kadar sürekli göz göze kalacaksınız. Çok romantik değil mi? Ama keseceğiniz kediyi iyi inceleyin. Nihilist olsun biraz. Sonra umursar sizi, peşinizden koşar. Neyse aslında en başta fiili olarak bıçak vb. ile kesmekten girdim ama buraya nasıl geldim ben de anlamadım. Siz de uğraşmayın. Sen de uğraşma. İkinci kez konuştuğum birine siz diyemiyorum, afedersin. Geçen gün ikinci kez konuştuğum birine biz dedim. Üçüncü konuştuğuma ise o dedim. Ama bir kere birisinin karşısına çıkıp “memeee” diye bağırmışlığım yoktur. Siz veya sen demek lazım. Meme ne ki? Meme dalında güzeldir. Kopartmamak lazım, hayvanlaşmayın. Neyse.
Neyse dediğime göre son paragrafa girebilirim. Belki de giremem, bilemem. Ama siz siz olun, biz olmayın. Siz sizi bilin, siz sizi. Siz sizi bilmez iseniz, siktirin gidin. Çok afedersiniz, söyleyecek bir şey bulamadım. Efendim? O otobüse binip kaçacağım ben. Açacak mısın? Kola, gazoz? Evet, çok kötü espri yapıyor da olabilirim ama özümde iyiyim. Varoluşumda kötü olabilirim. Ama varoluşum özümden önce de gelse, son gülen iyi güler. Çok da güzel güler son gülen. Son gülenin dudaklarının kıvrımını çok severim. Yirim ben o son güleni, oyyyy. Şimdi hepiniz yatın zıbarın.
Yusuf Salman 03.09.09 - 01:46
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)